ÇOCUKLARA AHLÂKÎ DEĞER KAZANDIRMADA DİN EĞİTİMİNİN ROLÜ

Serikcan Kendebay (Marmara Üniversitesi-İlahiyat Fakültesi- MAMER Akademik Kurul Üyesi)

Giriş

Dinimiz İslam, ahlâka büyük önem vermiştir. İmanın ve ibadetlerin ana hedefi insanı ahlâklı kılmaktır. Peygamber Efendimiz (s.a.s) “Ben, ancak güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim” buyurmuştur.[1] Demek oluyor ki bütün peygamberler kendi ümmetlerine güzel ahlâkı öğretmeye gönderilmiştir. Ancak Efendiler Efendisi bütün peygamberlerin kavimlerine öğrete geldiği ahlâkı tamamlamak, kıyamete kadar gelecek olan bütün insanlara emsalsiz örnek şahsiyet sergilemek için gönderilmiştir. Aynı zamanda O’nun örnek ahlâkı hakkında şöyle buyrulmaktadır: “(Ey Resulüm!) Şüphesiz sen güzel ahlâk üzeresin.[2]  Yine Hz. Ayşe’den Resulullahın ahlâkı sorulunca: “Siz Kur’an okumuyor musunuz? O’nun ahlâkı Kur’an’dan ibaretti” diye cevap vermiştir.[3] Diğer bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz şöyle buyurmaktadır: “Sizin en hayırlınız, ahlâken en üstün olanınızdır.[4]  Hem Kur’an-ı Kerim’de hem Hadis-i şeriflerde ahlâka bu kadar önem verilmesi bizim ahlâka son derece dikkate değer titizlik göstermemiz gerektiğini bildirmektedir. Yine bir âyet-i kerimede “İnsan kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanıyor[5]  buyrulmaktadır. Görüldüğü gibi bu dünyada herkesin yapması gereken vazifelerinin olduğunu ve en başta insan kendisini düzeltmesi üzerine bir borç olduğunu[6] bildirmektedir. Güzel ahlâk sonucu cennetle müjdelenir, aksi halde cehennemle cezalandırılacağımız herkese malumdur.  Öyleyse Peygamber Efendimizin (s.a.s.) hayatından ve ahlâkından örnek alarak toplumda ince ruhlu, nazik tabiatlı ve yumuşak huylu insanlar yetiştirmek herkesin yerine getirmesi gereken görevi olduğu kanaatindeyim.

Her insan temiz bir fıtrat üzere yaratılmıştır. Nitekim âyette, “(Resûlüm!) Sen yüzünü hanif olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah’ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler[7]  buyrulmaktadır. Bu âyet, dini anlama ve tebliğ konusunda tutulması gereken en doğru yolun insanın yaratılışında var olan değerlere yönelmek olduğuna işaret etmekte ve insan tabiatının özelliklerinin araştırmanın gerekliliğine de işaret etmektedir.[8] Bununla birlikte insanoğlunun genel özündeki doğasını açık seçik ve kapsayıcı tarzda tasvir eden âyetler, Şems Sûresindeki âyetlerdir. Bu âyetler, insanın ne melek gibi mutlak iyi, ne şeytan gibi mutlak kötü olacak tarzda değil, hem iyilik hem de kötülüğe kabiliyetli olarak yaratıldığını belirtmektedir: “Kişiye ve onu şekillendirene, sonra da ona iyilik ve kötülük kabiliyeti verene and olsun ki: kendini arıtan saadete ermiştir. Kendini fenalıklara gömen kimse de ziyana uğramıştır.”[9]

Amerika’da Yale Üniversitesinde çalışan iki psikoloji profesörü bebekler üzerine deney yapmışlar. Deneyin amacı şu soruya cevap bulmaktı: Bir kişide ahlâkî değerler doğuştan mı gelir yoksa sonradan çevresinden etkilenerek mi kazanılır? Bebekler iyi ile kötüyü ayırt edebilirler mi? Bunu öğrenmek amacıyla 3 ila 5 aylık bebeklere kukla sahnesi izletildi. Burada oyuncak kutusundaki oyuncağı almak için kutuyu açmaya çalışan kuklayı izliyorlar. Burada ona sarı tişörtlü kukla gelip ona yardım ediyor. Aynı deney tekrarlanıyor ve bu kez mavi tişörtlü gelip kutuyu açmasını engelliyor. Bu sahneye şahit olan bebeklere yardım eden ile engelleyen kukla (iyi ile kötü) arasında seçim yapmasını sağlarlar. Görülen şu ki bebeklerin  ¾’ten fazlası iyi olan kuklayı seçtiler. Bebekler 3 aylıkken bile iyi ve kötü davranış arasında kesin tercihte bulunabileceğini araştırma sonucu ispatlamış oldular. Her insan aslında doğuştan faydalı bir birey olma içgüdüsü ile doğduğunu vurguladılar.

Diğer bir deneyde bebeklere yine kötü davranış sergileyen kukla sahnesi izletildi. Ortadaki kukla yeşil tişörtlü kuklaya topu atıyor. Yeşil tişörtlü kuklanın topu yeniden kendisine atmasını bekliyor fakat o topu alıp kaçıyor. Bebeklere ikinci senaryo gösteriliyor. Bu kez az önce topu çalan yeşil tişörtlü kukla oyuncağı almak için kutuyu açmaya çalışıyor. Peki, bu sefer bebekler yardım eden kuklayı mı seçecek yoksa engelleyen kuklayı mı? Yapılan testlerde bebeklerin yüzde 81’i engelleyen kuklayı seçiyorlar. Bu çalışmanın sonucu bebekler hırsız olan kuklayı cezalandırdığını göstermektedir. Bu çalışmalarla insanların doğuştan bir adalet duygusu sergilediklerini ileri sürüyorlar. Peki, eğer insanlar doğuştan ahlâklı ve güzel davranışları getiriyorsa, evrendeki tüm kötülükler ve şeytani davranışlar nereden gelmektedir sorusu karşımıza çıkmaktadır. Şu soruya da cevap bulmak amacıyla bebekleri başka bir deneyime tabi tuttular.  İlk önce bebeğe kraker veya kahvaltılık gevreklerden hangisini tercih ettiğini soruyorlar. Burada şu konuya dikkat çekmiştir: Tüm insanların kendilerine benzer insanları tercih etme ve onlarla paylaşma eğiliminde. Deneye tabi tutulan bebekte krakeri seçiyor. Ve kendisinden krakeri seçen kukla ile gevreği seçen kukla arasında seçim yapması istendi. Bebekte kendisi gibi krakeri seçen kuklayı tercih etti. Kendileriyle aynı seçimi yapan kuklaya olumlu yaklaşıyorlar. Peki, kendileriyle aynı seçimi yapmayan kuklaya karşı tavırları olumsuz mu? Bu soruya cevap bulmak amacıyla bebeğe şimdi farklı yiyeceği seçmiş olan gri kuklanın kutudan oyuncağı almak için uğraştığını gösteriyorlar. Bebek burada kendisinden farklı yiyeceği seçmiş kuklaya iyi muamele gösterilmesini ister yoksa kötü davranılmasını mı ister?  Farklı tercihte bulunan kuklanın kötü muamele görmesini istediler. Bebeklerin yüzde 87’sinde tercihin bu yönde olduğunu göstermektedir. Bu deney sonucu insanoğlunun kendilerinden farklı gördüğü insan gruplarına karşı önyargılı davranmakta ve bu da insanların kötü yönü olduğunu belirtmektedir.[10] Bu deneyden çıkaracağımız netice şudur: Şems Sûresinde buyrulduğu üzere insan iyi veya kötüye meyletme kabiliyetleri ile doğduğunu, ancak iyi bir terbiye ve eğitim sonucu güzel ahlâklı insan inşa etme mümkün olduğunu açıkça görmekteyiz.

Peki, o zaman çocuklara ahlâkî değerler kazandırmada kim sorumludur?

Cevap olarak en başta şüphesiz aile gelir. Tabiatı gereği çocukların hayatlarını aile içinde başlar. Bu yüzden anne baba, çocuklarına sağlam ahlâkî değerler vermede ilk ahlâk hocası ve örnek insanlar olarak tanımlanır. Şüphesiz ki çocuk yetiştirmek, bir ailenin yerine getirmesi gereken ve yeri hiçbir şekilde başkaları tarafından doldurulamayacak bir görevdir. Çocuk eğitme ve yetiştirme hakkı ve sorumluluğu tamamen ebeveyne mahsustur. Ayrıca çocukları aileye özgü ahlâkî değerler ve dinî inançlarına uygun yetiştirmek her ailenin temel haklarından sayılır. Ebeveynler, çocuklarına tutarlı ve sağlam bir karakter ve şahsiyet geliştirmede örnek davranış modelleri sergilerler. Aynı zamanda istedikleri diğer türlü kişilik özelliklerini günlük olaylardan örnekler getirerek kazanmasını sağlayabilirler.

Aile içinde çocuğun ahlâkî gelişiminde ve eğitiminde anne birinci derecede rol oynamaktadır. Çocuğunun temel ihtiyaçlarının yanı sıra sevgi, şefkat, güven gibi ruhsal ihtiyaçlarını karşılayan anne, çocuğunun dinî duygularının gelişmesinde de önemli bir sorumluluk üstlenmektedir.[11] Birçok araştırmalarda görüldüğü gibi, ebeveyn çocuk arasındaki bağ ve sıcaklık duygusu çocuğun gelişmesinde olumlu yönde etki etmektedir. Anne baba tarafından ilgi gören, desteklenen ve sıcak karşılanan çocukların ahlâkî gelişmelerinde de ilerleme olduğu gözlenmiştir. Netice olarak çocuklar, anne babasını dinlemekte ve mesajlarına cevap vermekte motive olurlar.  Anne babalar, küçük büyük demeden her türlü olumsuz davranışlardan son derece kaçınmalılar. Çünkü çocuklar, birer video kaseti gibi anne ve babalarından gördükleri tüm davranışları, doğru yanlış olarak süzmeden olduğu gibi taklit ederler. Örneğin; çocuğuna yalan söylemenin dinen günah, ahlâken kötü bir davranış olduğunu tembihleyen anne, telefonla konuşmak istemediği birisine kendisinin evde olmadığını çocuğuna söylettirmesi, ileride aynı veya benzer durumlarda çocuğunun da yalan söylemesine neden olacaktır. Küçük hatalar, büyük felakete sebep olacağından anne babalar her türlü olumsuz tutum ve davranışlardan sakınmalıdırlar.

Sevginin Rolü

Evrenin yaratılma nedeni sevgidir. Sevgi, Yüce Allah’ın rahmet denizinden varlıklara tecelli ettiği eşsiz bir duygudur. Sevginin kaynağı olan Allah Teâlâ, kâinatı sevgi üzerine yaratmış, insanlara da sevgi duygusunu büyük bir ölçüde vermiştir.  Temel ihtiyaçlarından sayılan sevginin, insan hayatında çok özel bir yere sahiptir. Bazı araştırmalarda da ispatlandığı gibi, her türlü fizyolojik ihtiyacı karşılanan bir çocuk, sevgiden yoksun bırakıldığında büyüme gelişmesinde gecikme olduğu ve hayatın geri kalan kısımlarında olumsuz yönde etkilendiği görülmektedir. Olumlu ve sağlıklı hayata neden olan sevgi, eksik olduğunda ise olumsuz etkilerin kaynağına dönüşür.

Hayatın her alanında olduğu gibi eğitim sırasında da sevgi ön şartlardan biridir. Sevgi duyan çocuk, anne babaya ve daha sonra topluma karşı güven duygusu gelişir ve insanlara karşı önyargısız, kuşkusuz, sevgi ve güven ile yaklaşır. Sevgi duyan çocuk sevmeyi ve merhameti de öğrenir. Unutulmamalıdır ki sevgiden kasıt, yapmacıktan uzak, içten gelen koşulsuz bir sevgi olmasıdır. Örneğin; eğitim sırasında bir anne, çocuğuna “Sen bunu yaparsan, ben seni sevmeyeceğim” veya “İyi çocuk olursan seni seveceğim” demek yerine “Ben seni her şeye rağmen severim, fakat sen bunu yaptığında ben çok üzülüyorum” veya “Allah Teâlâ’nın onu ne kadar sevdiğini söyleyip fakat bazı davranışların yapılmasından üzüntü duyduğunu” dile getirmekle çocuğun sevildiğini hissettirmek ve kötü davranışlardan alıkoymak gerekir. Sevmeyi öğrenen çocuk affetmeyi de öğrenir. Çünkü bu bizim yaratılışımızın bir özelliğidir. Cenab-ı Allah da biz müminleri her şeye rağmen sevdiği için birçok günah işleyip O’nun affına samimiyetle sığınarak, kapısına yüz kere bile gitsek bizi affeder. Fakat “Allah, beni affeder” deyip günah işlemeye devam edersek bunun sonucu olarak cezalandıracağımız da bellidir.

Hazreti Peygamber Efendimiz (s.a.s) de çocuklara daima derin bir muhabbet gösterir, onları öper, okşar ve onlarla yakından ilgilenirdi. Çocuklara muhabbet göstermeyenlerden, onlara iyi davranmayanlardan hoşlanmazdı. Hz. Ayşe (r.a)’nin rivâyet ettiğine göre bir defasında Peygamber Efendimiz (s.a.s), torunlarını severken ziyaretine İslam’ın merhamet, şefkat ve nezaketinden uzak bir bedevi geldi. Resûlullah (s.a.s.)’ın çocukları sevmesine hayret ederek: “Ya Resûlullah! Siz çocuklarınızı öper (sever) misiniz? Biz çocuklarımızı öpüp okşamayız” dedi. Buna karşın Resûlullah Efendimiz (s.a.s) o bedeviye: “Allah senin gönlünden merhamet ve şefkati çıkarmışsa ben ne yapabilirim” dedi.[12]

Peygamber Efendimiz (s.a.s) mübarek hayatı boyunca çocuklara büyük bir önem vermiş, her konuda olduğu gibi çocukları sevme ve onlara şefkat gösterme hususunda da bizlere en güzel örnek olmuştur.

Peki, çocukları nasıl eğitir ve nasıl ahlâkî değerler kazandırabiliriz?

Bütün bilgilerin kaynağı olan Cenab-ı Hak, insanlara bilmediğini öğretendir.[13]  O, bize Kur’an’ı öğretti. O, bize hak ile batılı ayıran, doğru ile yanlışı gösteren kitap gönderdi ve bunu öğretmekle de Peygamber Efendimizi (s.a.s) mükellef kıldı. Peki, bizi bizden daha iyi bilen, tanıyan Rabbimiz bizim eğitimimiz ve terbiyemizde hangi yöntemler kullanmış? Kur’an âyetlerine bir bakalım:

Tedricilik ilkesi; Kur’an, insan eğitiminde tedricilik ilkesini kullanır. Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’i 23 yılda indirdi ve her bir âyetin iyi anlaşılmasını, gönüllerde olumlu izler bırakmasını istedi. “Biz Kur’an’ı, insanlara sindire sindire okuyasın diye kısım kısım indirdik. Onu yavaş yavaş indirdik.”[14]  Âyete binaen, eğitim sürecinde de çocuğun yaş ve anlama seviyesine uygun tarzda eğitim verilmesi gerekir. Zira Allah Teâlâ, bize tüm bilgiyi bir defada yükleyip bizi ondan sorumlu tutmadı. “Her şeyin çoğu zarar, azı karar” denildiği gibi eğitim sırasında ölçülü ve dengeli olması gerektiğini görmekteyiz.

Leyyin lisan; Bu hususta Rabbimiz, “Allah’ın rahmet eseri olarak, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın, etrafından dağılıp giderlerdi”[15]  buyurmaktadır. Resûlullah Efendimiz (s.a.s.) hiçbir zaman kimsenin ayıbını yüzüne vurmaz, hoşlanmadığı, yanlış bir davranış görürse, “Bana ne oluyor da sizi böyle yaparken görüyorum” veyahut “İçinizden bazı kimseler şöyle şöyle yapıyorlar…” der, hiçbir kimseyi kırmadan yanlışları ve hataları düzeltirdi. Çocuklar eğitim ve gelişim süreçlerinde bilmediklerinden dolayı birçok hata yaparlar. Çocuklar hataya düştüklerinde onları azarlamadan, benlik duygusunu kırmadan yumuşak ve tatlı dille yanlışlarını düzeltmek ve yol göstermek her anne baba ve yetişkinlerin vazgeçilmez bir mesuliyetidir. Yumuşak dille Allah’ı sevdirmek, O’na itaat konusunda nasihatlerde bulunmak eğitim sürecinin önemli bir parçasıdır. Çocuklara kaba ve katı davranılırsa en başta Allah’tan bezme, ahlâkî değerlerden mahrum bırakılma gibi olumsuz sonuçları beraberinde getirebilir.

İbret alma/ders çıkarma; Geçmiş kavimlerle ilgili haberler Kur’an’ın oldukça önemli bir bölümünü oluşturur ve üzerinde düşünülmesi gereken önemli hikmetleri içerir. Geçmişte helak edilmiş kavimler incelendiğinde, bu kavimlerin kendilerine yapılan ilâhî tebliğe rağmen Allah’tan korkmayan,  çirkin ve ahlâksız davranışlarda bulunan, utanma duygularını kaybetmiş, yalnızca kendi menfaatlerini düşünen insanlar oldukları görülmektedir. Bu sapkınlıklarından dolayı Allah’ın ağır azabıyla karşılaşmışlar ve çeşitli cezalarla cezalandırılıp yok olup gitmişlerdir.  Kur’an’da bu gerçek şöyle bildirilmiştir: “Bunlar, sana doğru haber (kıssa) olarak aktardığımız (geçmişteki) nesillerin haberleridir. Onlardan yerinde duranlar da var, biçilenler (yok olup gidenler) de var. Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmettiler. Böylece Rabbinin emri geldiği zaman, Allah’ı bırakıp da taptıkları ilahları, onlara hiçbir şey sağlayamadı, ‘helak ve kayıplarını’ arttırmaktan başka bir işe yaramadı.”[16]

Kur’an’da anlatılan bütün kıssalar, sonraki nesillere birer ibret ve öğüt olarak aktarılmaktadır. Bu şekilde Kur’an’dan birçok ibretlik olayları basit bir dille naklederek çocuklarımızın ahlâkî değerlerini geliştirmesine yardımcı olmalıyız. Her bir kötü davranışın musibetle sonuçlanacağını, ancak güzel ahlâk sergileyenin iki dünyasını da kurtarmış olacaklarını bildirmek gerekir. Ancak şuna dikkat edilmesi gerekir; Kur’an’dan kıssalar anlatırken çocuğu aşırı korkutmaktan sakınmak gerekir. Aksi halde olumsuz sonuçlar doğurabilmektedir.

Sonuç olarak şunları söylemek gerekir ise; çocuğa ahlakî değerlerin kazandırılmasında, çocuğun kişilik yapısının oluşması, gelişmesi ve sosyal intibakında din eğitiminin, sevgiye ve şefkate dayalı olumlu ana baba davranışlarının büyük önemi vardır.

Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir hadis-i şerifte “Her çocuk İslam fıtratı üzere doğar. Sonra anne babası onu Hıristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar” buyurmaktadır.[17] Bu hadisten de anlaşıldığı gibi insanın yaratılış itibariyle lekesiz, tertemiz,  İslam ve imana en müsait bir fıtratta doğduğu açıkça bildirilmiştir. Ancak fıtrat üzere doğan çocukların inanç, ahlâk ve davranışları anne babaya göre şekilleneceği de açıklanmıştır. Şu halde anne baba, çocuğunun hem dünya hem de ahiret hayatının tohumunu atan, ona şekil veren önemli şahsiyetlerdir.

 

[1] İmam Mâlik, Muvatta, Hüsnü’l-Hulk, 8; Ahmed b. Hanbel, II/381.

[2] Kalem, 4.

[3] Müslim, Salâtü’l-müsâfirîn, 139.

[4] Buhârî, Menâkıb, 23, Edeb, 38-39; Müslim, Fezâil 68; Tirmizî, Birr 47, 69.

[5] Kıyame, 36.

[6] Mâide, 105.

[7] Rum, 30.

[8]Abdullah Akın “Çocuklara Ahlâkî Değerleri Kazandırmada Din Eğitiminin Rolü”, Eğitimde Gelecek Arayışları: Dünden Bugüne Türkiye’de Beceri, Ahlak ve Değerler Eğitimi Uluslararası Sempozyumu, Bartın, 2015, s. 5.

[9] Şems, 7-10.

[10] Hacer Harlak, Önyargılar, Sistem Yay., Ankara 2000, s. 70.

[11] Hayati Hökelekli “Çocukta Ahlak Gelişimi ve Eğitimi”, Çocuk Gelişimi ve Eğitimi, Ensar Neşriyat, İstanbul, 1998, s. 56.

[12] Buhârî, Edeb, 18.

[13] Alak, 5.

[14] İsrâ, 106.

[15] Âl-i İmran, 159

[16] Hud, 100-101

[17] Buhârî, Cenâiz, 80, 92; Müslim, Kader, 22;Ebû Dâvud, Sünne, 17; Tirmizî, Kader, 5; Ahmed b. Hanbel Müsned, II, 253.

Alakalı