Selâmlaşmak Esenlik ve Huzur Kaynağıdır
* Mehmet DERİ (Editör-Yazar)
Sözlüklerde selâm; emniyet, güven, kurtuluş, esenlik, barış, huzur anlamına geldiği gibi, insanların birbiriyle karşılaştıklarında kullandıkları yakınlık, dostluk, saygı ifade eden söz, işaret ve hareket anlamına da gelmektedir. (Mehmet Efendioğlu, “Selâm”, Diyanet İslâm Ansk., C.36, TDV. Yay., İstanbul 2009, s. 342; Mehmet Canbulat, “Selâm”, Dinî Kavramlar Sözlüğü, DİB. Yay., 5. baskı, Ankara 2010, s. 586; Şükrü Halûk Akalın vdğr., Türkçe Sözlük, TDK. Yay., 11. baskı, Ankara 2005, s. 2059; İlhan Ayverdi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, C. 3, Kubbealtı Neşriyat, İstanbul 2006, s. 2693)
Selâm, insanların birbiriyle diyalogunun/iletişimin ilk adımıdır. Kalıcı dostlukların başlangıcını sağlayan eşsiz güzellikte bir ifadedir. Herkese selâm vermek ve verilen selâma aynen veya daha güzeliyle karşılık vermek, yüce dinimiz İslâm’ın biz Müslümanlara bir emridir.
İslâm dini getirdiği eşitlik ve fazilet anlayışına uygun olarak bir selâmlaşma âdâbı oluşturmuş; Müslümanların birbirleriyle karşılaştıkları zaman, birbirlerine sağlık ve esenlik dileklerinde bulunmalarını emretmiştir. Yani bir mümin, diğer bir mümine “Selâmün aleyküm” veya “es-selâmü aleyküm” (selâm sizin üzerinize olsun, Allah sizi her türlü kazadan ve beladan korusun) diyecek; diğeri de “ve aleykümü’s-selâm” veya “ve aleykümü’s-selâm ve rahmetullah” yahut da “ve aleykümü’s-selâm ve rahmetullahi ve berekatüh” (Allah’ın selâmı, rahmet ve bereketi sizin de üzerinize olsun) şeklinde cevap verecektir. Selâmlaşma Müslümanlar arasında bir ülfet, kaynaşma, sevgi aracıdır, barış içinde olma işaretidir. Selâm verip alanlar birbirlerine Allah’tan “iyilik, esenlik, rahmet, bereket” dilemektedirler. Bu sebeple selâmlaşma Kur’an’da ve Sünnet’te teşvik edilmiş, âlimler tarafından hükmü ve adabı üzerine açıklamalar yapılmış, eserler yazılmıştır. Bir Müslüman’ın bir veya daha fazla Müslüman’la karşılaştığı, bir araya geldiği zaman selâm vermesi sünnettir, bu selâmı birisi verince diğerlerinin onu alması farzdır. Kur’an-ı Kerim’de “Size bir selâm verildiği zaman ondan daha güzeliyle veya aynı selâmla karşılık verin” (Nisâ, 4/86) buyrulmaktadır. Bu bağlamda, birbiriyle karşılaşan iki Müslümanın selâmlaşması sünnettir, daha doğru bir ifadeyle selâm vermek sünnet, verilen selâmı almak veya daha güzeliyle karşılık vermek ise farzdır. (Komisyon, Kur’an Yolu Meâl-Tefsir, C. 2, 5. baskı, DİB. Yay., Ankara 2014, s. 107)
İnsanlar birbiriyle selâmlaşınca aralarındaki anlaşma ve kaynaşma hâsıl olur. Selâmlaşmayla kırgınlık, dargınlık ve düşmanlıklar yerini dostluklara bırakır. Peygamberimiz (s.a.s.) de şu hadisi ile konunun önemini açıklamaktadır: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Size yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız.” (Müslim, İman, 22, 93; Ebû Dâvûd, Edeb 131; Tirmizî, İsti’zân 1; İbni Mâce, Mukaddime 6, Edeb 11)
Selâm, Rabbimizin Güzel İsimlerinden Birisidir
Selâm, aynı zamanda Allah’ın güzel isimlerinden biri olup (Haşr, 59/23) Esmâü’l Hüsnâ (Allah’ın en güzel isimleri) hadisinde geçer (Tirmizî, Daavat, 82; İbni Mâce, Dua, 10), Esenlik, selâmet, güven ve huzur veren, sulh ve barış temin eden, yarattıklarını selâmette kılan anlamındadır. Namazdan çıkış selâmının arkasından okunan “Allahümme ente’s-selâm ve minke’s-selâm” diye başlayan tâzim ifadesinde selâm, hem Allah’ın ismi olarak zikredilmekte hem de selâmetin Allah’tan geldiği belirtilmektedir. (Müslim, Mesâcid, 135-136; Ebû Davud, Vitr, 25; Tirmizî, Salât, 10; Nesâî, Sehv, 81)
Kur’an-ı Kerim’de selâmlaşmayla ilgili olarak; Allah’ın muttaki (takva sahibi) kullarına (Hicr, 15/46), hidayete erenlere (Tâhâ, 20/47), seçkin kullarına (Neml, 27/59), cennet ehli müminlere (Ahzâb, 33/44; Yasîn, 36/58), Hz. Nuh (a.s.), Hz. İbrahim (a.s.), Hz. Musa (a.s.), Hz. Harun (a.s.) ve Hz. İlyas (a.s.)’a (Saffât, 37/79, 109, 120, 130), bütün peygamberlere (Neml, 27/59; Saffât, 37/ 181) selâm verdiği, meleklerin Hz. İbrahim(a.s.)’e ve Hz. Nuh (a.s.)’a gittiklerinde onlara selâm verdikleri (Hûd, 11/48, 69; Hicr, 15/52, Zâriyât, 51/25), yine meleklerin cennet ehline selâm verdiği( Ra’d, 13/24; Hicr, 15/46; Nahl, 16/ 32; Zümer, 39/73; Kaf, 50/34), cennet ehlinin birbirlerine (Yunus, 10/10; İbrahim, 14/23; Vâkıa, 56/25-26) selâm verdikleri, Peygamberimize (s.a.s.) de kendisine gelen müminlere “selâmün aleyküm” diye hitap etmesinin emredildiği (En’âm, 6/54) bildirilmektedir.
Peygamberimiz (s.a.s.) selâm vermeyi sevap kazandıran (Buhârî, İman, 20), cennete girmeye vesile olan (Tirmizî, Kıyâme, 42) önemli bir salih amel olarak tarif etmiş, Müslümanların çokça selâmlaşmalarının karşılıklı sevgiyi ve muhabbeti artıracağını (Müslim, İman, 93; Ebû Davud, Edeb, 142), birbiriyle karşılaşan iki Müslüman’dan daha önce selâm verenin Allah’a daha yakın olacağını (Ebû Davud, Edeb, 133), selâmlaşmanın iyilik ve bereket getireceğini (Tirmizî, İsti’zan 10) belirterek Müslümanlar arasında selâmlaşmanın yaygınlaştırılmasını tavsiye etmiştir. (Buhârî, İman, 20; Müslim, İman, 14; Ebû Davud, Edeb, 142)
Konuyla ilgili şunu anlatmak istiyorum: İstanbul’da bulunduğum süre içinde -6 yılı aşkın süredir bulunuyorum- binlerce tanımadığım insana selâm verdim, bir kişi bile bana “Arkadaş sen kim oluyorsun da bana selâm veriyorsun” diyen olmadı elhamdülillah. Tam tersine bazı kimseler, “Seni yetiştiren anne babadan, hocalardan Allah razı olsun” diye dua eden bile oldu.
Burada şuna dikkat etmek lazım. Mütebessim bir şekilde ve can-ı gönülden selâm verirsek inşallah karşı taraf da bize güzel bir selâm verecektir.
Rahmet Elçisi (s.a.s.) çocuklara (Buhârî, İsti’zan, 14; Müslim, Selâm, 14; Ebû Davud, Edeb, 147) ve kadınlara selâm vermiş (Buhârî, İsti’zan, 15; Ebû Davud, Edeb, 148; Tirmizî, İsti’zan, 9), kişinin kendi evine girerken de evde bulunan ev halkına (anne, baba, çocuk ve diğer yakınları) selâm vermesini tavsiye etmiştir. (Tirmizî, İsti’zan, 10) Nitekim konuyla ilgili bir âyette de: “Evlere girdiğiniz zaman, Allah tarafından mübarek ve pek güzel bir yaşama dileği olarak kendinize (ev halkınıza/birbirinize) selâm verin” (Nur, 24/61) buyrulmuştur. Bu âyet evde kimse olmasa bile, giren kimsenin kendi kendine selâm vermesi gerektiğine delil getirilmiştir. Bu durumda verilecek selâm “es-selâmü aleynâ ve alâ ibâdillâhi’s-sâlihîn” “Allah’ın selâmı bizim ve salih kulların üzerine olsun” şeklinde olmalıdır. (Mâlik, Muvatta, Selâm, 8) Çünkü Müslüman’ın evinde rahmet melekleri bulunur.
Sünnete uygun olan; yürüyenin oturana, küçüklerin büyüklere, binekli, atlı veya arabalı olanların yayalara, yürüyenlerin oturanlara, arkadan gelenlerin önden gidenlere, iki grup karşılaştığı zaman sayıca az olanların çok olanlara selâm vermesidir. (Buhârî, İsti’zan, 4, 5, 6, 7; Müslim, Selâm, 1; Ebû Davud, Edeb, 134; Tirmizî, İsti’zan 4). Ayrıca Peygamberimiz (s.a.s.) iki kişi birbirinden veya bir kişi gruptan/meclisten ayrılırken de selâm vermesini tavsiye etmiştir (Ebû Dâvûd, Edeb, 139; Tirmizî, İsti’zan, 15) Aynı derecede ve yaştaki insanlar karşılaştıklarında, hangisi önce selâm verirse o daha kazançlı çıkar. Hadis-i şerifte önce selâm verenin daha faziletli olacağı şöyle ifade edilmiştir: “İnsanların Allah katında en makbulü ve O’na en yakın olanı, önce selâm verendir.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 133) Topluluğa verildiğinde, grubun içinden bir kişinin selâmı alması yeterlidir. Verilen selâma hiç kimse karşılık vermeyecek olursa o topluluktaki herkes sorumlu/günahkâr olur. Uygun olmayan ortamda verilen selâmın alınmamasında ise bir vebal yoktur. Mektupla veya mesajla selâm verildiğinde cevabî yazıda “ve aleyke’s-selâm” veya “ve aleykümü’s-selâm” ifadesi ile ya da aynı ifade ile selâma karşılık verilir. Bir kimseden selâm getirildiğinde de; “aleyke ve aleyhi’s-selâm” şeklinde cevap verilebilir. (Nevzat Sabri Akın, “Selâmlaşmanın Önemi”, Kur’an’dan Öğütler II, DİB. Yay., 5. Baskı, Ankara, 2011, s. 319)
Selâmın çatışmayı ve kavgayı önleyen, huzuru ve sevgiyi artıran bir özelliği vardır. Bu nedenle selâmı yaymak; insanlar arasında sevgi, saygı, dostluk ve barışın yaygınlaştırılması, mümin kalplerin birbirine ısınması bakımından büyük önem arz etmektedir. O halde aile bireyleri, arkadaş, dost, tanıdık veya tanımadık kısaca bütün Müslümanlarla sevgi, saygı ve samimiyet duygularının geliştirilebilmesi için, karşılıklı olarak selâm verelim ve alalım.
Gayrimüslimlere “selâmün aleyküm” denilerek selâm verilmez (Müslim, Selâm, 13), Ehl-i Kitap (Hıristiyan, Yahudi)’tan birisi selâm verirse “ve aleyküm” diye cevap verilir. (Buhârî, İsti’zan, 22; Müslim, Selâm, 13; Cihad, 116; Ebû Davud, Edeb, 149) Çünkü selâm iki Müslüman’ın birbirine olan karşılıklı hayır duasıdır, bu dua cümlesi bizzat Resûlullah (s.a.s.) tarafından biz Müslümanlara öğretilmiştir. Müslümanların aynı ortamı paylaştıkları gayrimüslimlere onların kendi dillerinde “merhaba”, “günaydın”, “selâmlar” vb gibi kelimelerle/cümlelerle selâm vermesi sosyal barışın, huzurun ve karşılıklı iyi münasebetlerin devamı açısından çok olumlu bir davranıştır.
Kimlere Selâm Verilmez?
Namaz kılmakta olana, uyuyana, Kur’an okuyana ve dinleyene, hutbe okuyana ve dinleyene, ezan okuyana, kâmet getirene, vaaz edene ve dinleyene, tefekküre dalmış olana, ders okutana, ilimle meşgul olana, tuvalette, banyoda olana, içki içene, kumar oynayana, tavla oynayana, açıktan açığa günah işleyen fasığa, hamamda olup da tesettüre riayet etmeyene, çıplak olana, şarkı söylemekte olana selâm verilmez, mekruhtur. (Lütfi Şentürk – Seyfettin Yazıcı, İslam İlmihâli, DİB. Yay., 11. baskı, Ankara 2004, s. 483; Zeki Duman, Kur’an-ı Kerim’de Adab-ı Muaşeret, Tuğra Neşriyat, İstanbul 1994, s. 323)
Sonuç itibariyle söylemek gerekirse selâm; barış, esenlik, güven, huzur, her türlü bela ve kötülüklerden uzak olma anlamında İslamî bir ifade olup, Müslümanların birbirine karşı hayır duası ve iyi dilek temennisidir.
Selâmlaşmak; sosyal barışın, huzurun, sevginin, toplumsal dayanışmanın ve kaynaşmanın en güzel işaretlerinden birisidir. Bu nedenle yüce dinimiz İslam, selâmlaşmaya büyük önem vermiş ve Müslümanlar arasında selâmlaşmanın yaygınlaştırılmasını emretmiştir.