[:tr]Damla Hindistani (1892-1989)

Orta Asya’da “Mevlevi Hindistani, Hacı Damla” gibi isimleriyle tanınan ve  hürmetle anılan asıl ismi Muhammadjan Molla Rüstem oğlu olan ehli ilim zat,  1892 yılında Kokand’a bağlı Hoca Muhammed Veli Mezarlığına yakınındaki Çarbağ köyünde doğdu.

Anne-babası, ilim ve irfan sahibi kişilerdi. Evlatlarına çocukluktan itibaren ilim tahsil etmesi için hassasiyet göstermişlerdi. Böylece Muhammed, 14 yaşında hafız oldu ve genç yaşında Kokand, Buhara medreselerinde daha sonra Afganistan’daki Belh ve Mezar-i Şerif medreselerinde eğitim gördü. Oradaki hocalarının tavsiyesiyle Hindistan’a geçerek Ajmir şehrindeki Osmaniye medresesinde yine sekiz yıl ilim tahsil etti. Hindistani lakabını alması buradan başladı.

1929 yılında kendi ülkesine döndü. Üç yıl sonra halk arasında “sınıf düşmanı”  ithamı ile bir yıl hapse mahkum edildi. 1933 yılında hapishaneden çıkarken, fitnelerden uzak durmak için sık sık yer değiştirmek zorunda kaldı. Taşkent şehrine bağlı Ahangaran ilçesindeki Akyol köyüne yerleşti. İlim ve mevki sahibi olduğu için  kendisine  kurulan tuzaklardan kaçamayıp ve “yurt dışında eğitim görme suçuyla” üç yıl süreyle göz altına alınarak Rusya’nın Sverdlovsk şehrindeki tutuklu kampında çam ağacı kesmeye mahkum oldu.

Ceza süresini tamamlayarak evine dönerken beklenmedik şekilde II. dünya savaşına seferber edildi. 1942 yılında ağır yaralandı ve Rusya’nın soğuk çalışma kamplarından birisine gönderildi. Burada 1946 yılına kadar kaldı.

Savaş sonrası yıllarında dini faaliyetlerde biraz daha yumuşak davranıldığı görüldü. O zamanlar Orta Asya ve Kazakistan Müslümanların Dini İdaresi Taşkent’te kurulmuş olup, bütün dini işler buradan yönetiliyordu. Damla, Dini idarenin müdürü olan İşan Babahan’a gidip iş başvurusunda bulundu. Müftü, Damlayı baştan sona inceleyip bir  sınavdan geçirdikten sonra ona Tacikistan’da faaliyet göstermesini tavsiye etti. O zamanki koşullar zor olmasına rağmen tereddütsüz bir şekilde  bu teklifi kabul etti. Tacikistan’a geldiğinde kalmak için yer bulamayınca Duşanbe şehrindeki  Mevlana Yakup Çarhi kabristanındaki mescitte yaşamaya başladı.

1949 yılında “Devlet rejimine karşı olmak” suçu ile yirmi beş yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bu defa Kazakistan’daki çalışma kamplarından birine gönderdi. Ömrünün yarısını ilme bağışlayan, klasik edebiyat ,tarih,fıkıh ve akide ilimlerinde zamanında eşi bulunmayan üstat; dayanılamaz,ağır şartlarda çalışmak zorunda bırakıldı ama bu kez oturup zulme  boyun eğmek yerine Moskova’ya sürekli dilekçe yazarak kendisini savundu. Sonunda Damla’nın bütün ilmi ve icadi faaliyetleri gözden geçilerek dört yıl üç ay sonra serbest bırakıldı.

Muhammadjan Damla  serbest bırakılmasından sonra Tacikistan Bilimler Akademisi Şarkiyatçılık Enstitüsü’nün el yazmaları bölümünde tercüman  olarak çalışmaya başladı ve iki yıl boyunca  bu bölümde Arapça eserleri  Özbek ve Farsça dillerine  tercüme etmekle meşgul oldu. Özellikle, Zemahşerî’nin “Navobig’u’l-kelim” ve “Makamat”ını ,İmamBusayri’nin “Kasida-i Burde”sini Farsçaya ; Arap şairi Farazdağ’ın İmam Zeynel Abidi’ne bağışladığı “Kaside”sini, İmam Barzanci’nin “Mevlüd’u-n Nebisi”ni Özbekçe’ye yaptığı tercümeleri bunlara örnek olarak gösterilebilir.

Sürekli tazyik ve takipler, çalışma kampındaki eziyetler ve savaştan kalan rahatsızlıklar yavaş yavaş etkisini göstermeye başlamıştı. Üstadın gözleri de iyice zayıflamamıştı. Doktorlar sürekli kitap okumasının zararlı olacağını söylediler. Bundan sonra aldığı ilmini başkalarına verme zamanı geldiğini düşünerek,  tasnif ettiği kitaplarını bir araya getirmeye ve ders vermeye yöneldi. Kur’anı Kerim meali olan ”Bayanu’l-Furkan fi-Tercümetu’l-Kur’an” bunların arasında yer alır. Çok değerli olan bu kitap Özbekistan Bilimler Akademisi araştırmacısı ve ünlü bilim adamı Sayfuddin Rafiddinov  tarafından basıma hazırlandı ve 2006 yılı “Maveraunnehir” yayın evinde basıldı.

Dedemiz İmam Buhari’nin  “El-Câmi-us Sahih” hadis kitabına, Burhaneddin Marginoniy “Hidaye”sine,  İmam-ı A’zam’ın “Fıkhu’l Ekber”ine, Abdurahman Cami’nin ” Molla Cami”sine, İmam Muhammed Fazlu’l- Hayriabadin’in “Mirkatul Mantık” eserlerine şerh yazmıştır. Usul’-i Şaşi, Nuru’l- Envar ve Muhtasaru’l-Meani eserlerini Özbek ve Fars  dillerine çevirmiştir. Abdulkadir Bedil’in Gazeller’ine yazdığı şerh meşhurdur. Bunun dışında üstadın yüzlerce ilmi sohbeti, öğrencileri tarafından ses kaydına alındı. Bu sohbetlerde tefsir, hadis, fıkıh, İslam tarihi, edebiyat, tasavvuf, adap ve ahlak dersleri yer almaktadır.

Büyük üstad Muhammedcan Hindistani 1989 yılında 97 yaşında dünyaya gözlerini yumdu. Vasiyeti gereği Mevlana Yakub Çarhi mezarlığına defnedildi.

Alişer Nazar[:en]Damla Hindistani (1892-1989)

Orta Asya’da “Mevlevi Hindistani, Hacı Damla” gibi isimleriyle tanınan ve  hürmetle anılan asıl ismi Muhammadjan Molla Rüstem oğlu olan ehli ilim zat,  1892 yılında Kokand’a bağlı Hoca Muhammed Veli Mezarlığına yakınındaki Çarbağ köyünde doğdu.

Anne-babası, ilim ve irfan sahibi kişilerdi. Evlatlarına çocukluktan itibaren ilim tahsil etmesi için hassasiyet göstermişlerdi. Böylece Muhammed, 14 yaşında hafız oldu ve genç yaşında Kokand, Buhara medreselerinde daha sonra Afganistan’daki Belh ve Mezar-i Şerif medreselerinde eğitim gördü. Oradaki hocalarının tavsiyesiyle Hindistan’a geçerek Ajmir şehrindeki Osmaniye medresesinde yine sekiz yıl ilim tahsil etti. Hindistani lakabını alması buradan başladı.

1929 yılında kendi ülkesine döndü. Üç yıl sonra halk arasında “sınıf düşmanı”  ithamı ile bir yıl hapse mahkum edildi. 1933 yılında hapishaneden çıkarken, fitnelerden uzak durmak için sıksık yer değiştirme zorunda kaldı. Taşkent şehrine bağlı Ahangaran ilçesindeki Akyol köyüne yerleşti. İlim ve mevkii sahibi olduğu için  kendisine  kurulan tuzaklardan kaçamayıp ve “yurt dışında eğitim görme suçuyla” üç yıl süreyle göz altına alınarak Rusya’nın Sverdlovskşehrindeki tutuklu kampında çam ağacı kesmeye mahkum oldu.

Ceza süresini tamamlayarak evine dönerken beklenmedik şekilde II.Dünya savaşına seferber edildi. 1942 yılında ağır yaralandı ve Rusya’nın soğuk çalışma kamplarından birisine gönderildi. Burada 1946 yılına kadar kaldı.

Savaş sonrası yıllarında dini faaliyetlerde biraz daha yumuşak davranıldığı görüldü. O zamanlar Orta Asya ve Kazakistan Müslümanların Dini İdaresi Taşkent’te kurulmuş olup, bütün dini işler buradan yönetiliyordu. Damla, Dini idarenin müdürü olan İşan Babahan’a gidip iş başvurusunda bulundu. Müftü, Damlayı baştan sona inceleyip bir  sınavdan geçirdikten sonra ona Tacikistan’da faaliyet göstermesini tavsiye etti. O zamanki koşullar zor olmasına rağmen tereddütsüz bir şekilde  bu teklifi kabul etti. Tacikistan’a geldiğinde kalmak için yer bulamayınca Duşanbe şehrindeki  Mevlana Yakup Çarhi kabristanındaki mescitte yaşamaya başladı.

1949 yılında “Devlet rejimine karşı olmak” suçu ile yirmi beş yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bu defa Kazakistan’daki çalışma kamplarından birine gönderdi. Ömrünün yarısını ilme bağışlayan, klasik edebiyat ,tarih,fıkıh ve akide ilimlerinde zamanında eşi bulunmayan üstat; dayanılamaz,ağır şartlarda çalışmak zorunda bırakıldı ama bu kez oturup zulme  boyun eğmek yerine Moskova’ya sürekli dilekçe yazarak kendisini savundu. Sonunda Damla’nın bütün ilmi ve icadi faaliyetleri gözden geçilerek dört yıl üç ay sonra serbest bırakıldı.

Muhammadjan Damla  serbest bırakılmasından sonra Tacikistan Bilimler Akademisi Şarkiyatçılık Enstitüsü’nün el yazmaları bölümünde tercüman  olarak çalışmaya başladı ve iki yıl boyunca  bu bölümde Arapça eserleri  Özbek ve Farsça dillerine  tercüme etmekle meşgul oldu. Özellikle, Zemahşerî’nin “Navobig’u’l-kelim” ve “Makamat”ını ,İmamBusayri’nin “Kasida-i Burde”sini Farsçaya ; Arap şairi Farazdağ’ın İmam Zeynel Abidi’ne bağışladığı “Kaside”sini, İmam Barzanci’nin “Mevlüd’u-n Nebisi”ni Özbekçe’ye yaptığı tercümeleri bunlara örnek olarak gösterilebilir.

Sürekli tazyik ve takipler, çalışma kampındaki eziyetler ve savaştan kalan rahatsızlıklar yavaş yavaş etkisini göstermeye başlamıştı. Üstadın gözleri de iyice zayıflamamıştı. Doktorlar sürekli kitap okumasının zararlı olacağını söylediler. Bundan sonra aldığı ilmini başkalarına verme zamanı geldiğini düşünerek,  tasnif ettiği kitaplarını bir araya getirmeye ve ders vermeye yöneldi. Kur’anı Kerim meali olan ”Bayanu’l-Furkan fi-Tercümetu’l-Kur’an” bunların arasında yer alır. Çok değerli olan bu kitap Özbekistan Bilimler Akademisi araştırmacısı ve ünlü bilim adamı Sayfuddin Rafiddinov  tarafından basıma hazırlandı ve 2006 yılı “Maveraunnehir” yayın evinde basıldı.

Dedemiz İmam Buhari’nin  “El-Câmi-us Sahih” hadis kitabına, Burhaneddin Marginoniy “Hidaye”sine,  İmam-ı A’zam’ın “Fıkhu’l Ekber”ine, Abdurahman Cami’nin ” Molla Cami”sine, İmam Muhammed Fazlu’l- Hayriabadin’in “Mirkatul Mantık” eserlerine şerh yazmıştır. Usul’-i Şaşi, Nuru’l- Envar ve Muhtasaru’l-Meani eserlerini Özbek ve Fars  dillerine çevirmiştir. Abdulkadir Bedil’in Gazeller’ine yazdığı şerh meşhurdur. Bunun dışında üstadın yüzlerce ilmi sohbeti, öğrencileri tarafından ses kaydına alındı. Bu sohbetlerde tefsir, hadis, fıkıh, İslam tarihi, edebiyat, tasavvuf, adap ve ahlak dersleri yer almaktadır.

Büyük üstad Muhammedcan Hindistani 1989 yılında 97 yaşında dünyaya gözlerini yumdu. Vasiyeti gereği Mevlana Yakub Çarhi mezarlığına defnedildi.

Alişer Nazar[:ru]Damla Hindistani (1892-1989)

Orta Asya’da “Mevlevi Hindistani, Hacı Damla” gibi isimleriyle tanınan ve  hürmetle anılan asıl ismi Muhammadjan Molla Rüstem oğlu olan ehli ilim zat,  1892 yılında Kokand’a bağlı Hoca Muhammed Veli Mezarlığına yakınındaki Çarbağ köyünde doğdu.

Anne-babası, ilim ve irfan sahibi kişilerdi. Evlatlarına çocukluktan itibaren ilim tahsil etmesi için hassasiyet göstermişlerdi. Böylece Muhammed, 14 yaşında hafız oldu ve genç yaşında Kokand, Buhara medreselerinde daha sonra Afganistan’daki Belh ve Mezar-i Şerif medreselerinde eğitim gördü. Oradaki hocalarının tavsiyesiyle Hindistan’a geçerek Ajmir şehrindeki Osmaniye medresesinde yine sekiz yıl ilim tahsil etti. Hindistani lakabını alması buradan başladı.

1929 yılında kendi ülkesine döndü. Üç yıl sonra halk arasında “sınıf düşmanı”  ithamı ile bir yıl hapse mahkum edildi. 1933 yılında hapishaneden çıkarken, fitnelerden uzak durmak için sıksık yer değiştirme zorunda kaldı. Taşkent şehrine bağlı Ahangaran ilçesindeki Akyol köyüne yerleşti. İlim ve mevkii sahibi olduğu için  kendisine  kurulan tuzaklardan kaçamayıp ve “yurt dışında eğitim görme suçuyla” üç yıl süreyle göz altına alınarak Rusya’nın Sverdlovskşehrindeki tutuklu kampında çam ağacı kesmeye mahkum oldu.

Ceza süresini tamamlayarak evine dönerken beklenmedik şekilde II.Dünya savaşına seferber edildi. 1942 yılında ağır yaralandı ve Rusya’nın soğuk çalışma kamplarından birisine gönderildi. Burada 1946 yılına kadar kaldı.

Savaş sonrası yıllarında dini faaliyetlerde biraz daha yumuşak davranıldığı görüldü. O zamanlar Orta Asya ve Kazakistan Müslümanların Dini İdaresi Taşkent’te kurulmuş olup, bütün dini işler buradan yönetiliyordu. Damla, Dini idarenin müdürü olan İşan Babahan’a gidip iş başvurusunda bulundu. Müftü, Damlayı baştan sona inceleyip bir  sınavdan geçirdikten sonra ona Tacikistan’da faaliyet göstermesini tavsiye etti. O zamanki koşullar zor olmasına rağmen tereddütsüz bir şekilde  bu teklifi kabul etti. Tacikistan’a geldiğinde kalmak için yer bulamayınca Duşanbe şehrindeki  Mevlana Yakup Çarhi kabristanındaki mescitte yaşamaya başladı.

1949 yılında “Devlet rejimine karşı olmak” suçu ile yirmi beş yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bu defa Kazakistan’daki çalışma kamplarından birine gönderdi. Ömrünün yarısını ilme bağışlayan, klasik edebiyat ,tarih,fıkıh ve akide ilimlerinde zamanında eşi bulunmayan üstat; dayanılamaz,ağır şartlarda çalışmak zorunda bırakıldı ama bu kez oturup zulme  boyun eğmek yerine Moskova’ya sürekli dilekçe yazarak kendisini savundu. Sonunda Damla’nın bütün ilmi ve icadi faaliyetleri gözden geçilerek dört yıl üç ay sonra serbest bırakıldı.

Muhammadjan Damla  serbest bırakılmasından sonra Tacikistan Bilimler Akademisi Şarkiyatçılık Enstitüsü’nün el yazmaları bölümünde tercüman  olarak çalışmaya başladı ve iki yıl boyunca  bu bölümde Arapça eserleri  Özbek ve Farsça dillerine  tercüme etmekle meşgul oldu. Özellikle, Zemahşerî’nin “Navobig’u’l-kelim” ve “Makamat”ını ,İmamBusayri’nin “Kasida-i Burde”sini Farsçaya ; Arap şairi Farazdağ’ın İmam Zeynel Abidi’ne bağışladığı “Kaside”sini, İmam Barzanci’nin “Mevlüd’u-n Nebisi”ni Özbekçe’ye yaptığı tercümeleri bunlara örnek olarak gösterilebilir.

Sürekli tazyik ve takipler, çalışma kampındaki eziyetler ve savaştan kalan rahatsızlıklar yavaş yavaş etkisini göstermeye başlamıştı. Üstadın gözleri de iyice zayıflamamıştı. Doktorlar sürekli kitap okumasının zararlı olacağını söylediler. Bundan sonra aldığı ilmini başkalarına verme zamanı geldiğini düşünerek,  tasnif ettiği kitaplarını bir araya getirmeye ve ders vermeye yöneldi. Kur’anı Kerim meali olan ”Bayanu’l-Furkan fi-Tercümetu’l-Kur’an” bunların arasında yer alır. Çok değerli olan bu kitap Özbekistan Bilimler Akademisi araştırmacısı ve ünlü bilim adamı Sayfuddin Rafiddinov  tarafından basıma hazırlandı ve 2006 yılı “Maveraunnehir” yayın evinde basıldı.

Dedemiz İmam Buhari’nin  “El-Câmi-us Sahih” hadis kitabına, Burhaneddin Marginoniy “Hidaye”sine,  İmam-ı A’zam’ın “Fıkhu’l Ekber”ine, Abdurahman Cami’nin ” Molla Cami”sine, İmam Muhammed Fazlu’l- Hayriabadin’in “Mirkatul Mantık” eserlerine şerh yazmıştır. Usul’-i Şaşi, Nuru’l- Envar ve Muhtasaru’l-Meani eserlerini Özbek ve Fars  dillerine çevirmiştir. Abdulkadir Bedil’in Gazeller’ine yazdığı şerh meşhurdur. Bunun dışında üstadın yüzlerce ilmi sohbeti, öğrencileri tarafından ses kaydına alındı. Bu sohbetlerde tefsir, hadis, fıkıh, İslam tarihi, edebiyat, tasavvuf, adap ve ahlak dersleri yer almaktadır.

Büyük üstad Muhammedcan Hindistani 1989 yılında 97 yaşında dünyaya gözlerini yumdu. Vasiyeti gereği Mevlana Yakub Çarhi mezarlığına defnedildi.

Alişer Nazar[:]

Alakalı