İslam ve Diğer Çağdaş Sistemlerde Sermaye
Habibullah Mümin (İstanbul Sabahattin Zaim Ünivesitesi- MAMER Akademik Kurul Üyesi)

Giriş

Üretimin yapılabilmesi için gerekli üretim faktörlerinin biri sermayedir. Bir ekonomide mal ve hizmet istihsali için tabiat, emek, sermaye ve müteşebbis faktörlerine ihtiyaç vardır. Bunlardan en önemlileri emek ve sermayedir. Kapitalist iktisat teorisi sermayeyi emekten bağımsız bir üretim faktörü olarak görürken, Marksistler ise sermayeyi hem kapitalistlerin karlarının kaynağı hem de üretim araçlarına sahip olmanın vasıtalarından biri olarak görmüştür. Teknik bir ıstılah olarak sermaye üretime tahsis edilen bir mal olarak kabul edilebilir. Bu mal sabit ve değişir sermaye kısımlarına ayrılabilir. Bina makine sabit sermaye ye örnek hammaddeler ve enerji ise değişir sermaye ye örnektir.Sermaye nihai malların tüketiminden arta kalan miktarın sonraki üretim döneminde kullanılmasıyla birikir. Bu anlamda sermayenin kaynağı tasarruflardır.

Kapitalizm ve Sosyalizm

A.Sermaye Oluşumu

Smith sermayeyi emeğin ürünü olarak kabul eder. Smith insanın sahip olduğu değerlerin hepsini harcamak istemeyip bir kısmını durumunu düzeltmek, geleceğini güvence altına almak isteyeceğinden tasarruf edeceğini ifade eder. Kapitalizm de elde edilen fazla değer sermaye oluşumuna kanalize edilmekte ve üretim araçlarının sahipleri sermaye stoklarını artırmaktadır (E.K. Hunt, 1979,s.185).

Parasını iyi kullanan ve verimli alanlarda yatırımlara yöneltenlerin sayısının, ölçüsüz ve savurganlar göre fazla olduğunu şöyle anlatmaktadır: “Paranın kötü yöneltilmesine gelince, ihtiyatlı ve başarılı girişimcilerin sayısı her yerde ölçüsüz ve başarısız olanlardan çok fazladır. İflasların sıklığından ne kadar sızlansak da, bu felaketle karşılaşan şanssız kişiler, ticaretle ve diğer işlerle uğraşanların toplam sayısının çok küçük bir parçasını oluştururlar sayıları belki de biri geçmez. İflas masum bir kişinin uğrayabileceği belki en büyük ve en küçük düşündürücü felakettir. Bu nedenle insanların büyük bölümü bundan kaçmak için yeterince dikkat gösterir. Ama bazıları da kaçınamaz bazılarını darağacından kaçınamadıkları gibi”(A. Smith, 1985, s. 280)

Marks sermayeyi emeğin oluşturduğu değerlerin üretim araçlarına dönüşmesi olarak ifade eder.Marx, bu hususta: “Artık kıymetin kapital olarak kullanımı veya artık- kıymetin kapitale dönüşümü, işte kapital birikimi denen budur. Kapitalist ne kadar fazla birikim yapmışsa, o kadar daha fazla birikim yapabilir”(G. Kazgan, 1974, s. 367). Üretim araçlarının sahipleri işçinin emek gücünü ücret karşılığında satın alarak yaptığı yatırımla servetini artırır. Üretim araçları sahibine işçinin üretim gücünü satın alma ve daha fazla kazanma hakkını verir(G. Hardech ve D. Karras, 1078, s.21).

Toplam artı değer ne kadar olursa, sermaye birikimi de o kadar fazla olacaktır. Yani “artı değer” bir diğer adıyla “sömürü oranı” ne kadar yüksekse sermaye sahibi çalıştırdığı işçinin ürettiği hasıladan ne kadar alıkoyuyorsa sermaye oluşumu o kadar fazla olacaktır. Kapitalist sistemin özünde sömürü olduğundan artı-değer sermayedarın el koyduğu sömürü bir getiridir.

Marx, Smith ve Ricardo sermayeyi 2’ye ayırır. Sabit sermaye aletler makineler binalar hammadde yani beşeri olmayan üretim girdileri oluşturur. Bunların sabit sermaye olarak tanımlanmasının nedeni bu girdilerin üretime sadece maliyetlerini yansıtmalarından kaynaklanmaktadır.Üretim sürecinde belirtilen girdilerin değerinde bir değişme olmadığından sabit sermaye emek değişkin olmadığından değişken sermaye olarak tanımlanmıştır.

  1. Emek ve Ücret

İşçi emeğini ücret karşılığında belli bir süre çalışmak üzere piyasada satar. Emeği satın alan sermayedar veya girişimci emeği istihdam ederek ürettiği malı satar. Elde ettiği gelirin bir bölümünü işçiye ücret olarak verir. Bir bölümünü üretimin diğer masrafları için harcar. Kalan kısmını kar olarak alır. Aldığı kısım sermayedarın geliridir. Onu yatırıma dönüştürerek sermayesini artırır. Kapitalizm sistem olarak emeğin ücret karşılığında satıldığı ve sermayedarın üretimi organize ederek emeği satın aldığı üretimde emeği istihdam ederek elde ettiği metayı satacağı bir piyasanın bulunduğu bir ortamda var olur. Kapitalizmin varlığı girişimci ve sermayedarın işçi sınıfının işçinin istihdam edildiği iş yerinin ve üretilen hâsılanın pazarlandığı piyasanın bulunmasına bağlıdır(E. K. Hunt, 1979, s. 193).

Smith, emeğin bir reel değeri, bir de nominal değeri bulunduğunu belirtir. Smith,işçi emeğinin reel değeri işçi yaşamını sürdürmesi için gereksinimlerini karşıladığı mallar ve araçlardan oluşmakta olduğunu savunmuştur. Emeğin nominal değer emek karşılığı ödenen parasal değeridir. İşçiler nominal ücretlerini arttırmak işverenler ise ücretleri düşük tutup isterler. Smith bu işçi işveren ilişkisini şöyle ifade eder: “Efendiler daima kuvvetlidirler. Aralarında birlik vardır. Hükümetler de onlar yardım ederler. Geçim zorluğu içinde kıvranan işçiler ise birleşmezler. Esasen birlik kurmaları kanunlarla yasaklanmıştır. Bunun aksini hayal edenler gerek dünyanın ve gerekse kanunların cahili kimselerdir” (P. Gemahling, 1939, s.2679).

Kapitalizm düşünürlerinden Malthus’ta ücreti, istihdam edilen emeğe karşılık olarak ödenen değer olarak kabul etmektedir. Ücret de fiyat gibi reel ve nominal ücret diye ikiye ayrılır. Reel ücret işçinin hayatını sürdürebilmesi için ihtiyaç duyduğu temel ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek alım gücüdür. Nominal ücret ise para ile ölçülen ücrettir.Nominal ücret, emek arz ve talebince belirlenir. Ücretlerin Düşük veya yüksek oluşu dolaşımdaki sermaye miktarına bağlamıştır. Dolaşımdaki sermaye fazla ise ücretler yüksek, az ise ücretler düşüktür. Kar ve ücretlerin düşmesi fiyatları düşürecektir(T.R. Malthus, Cilt: V, 1986, s. 75-6).

Üretim araçlarına sahip olanlar, emeği istihdam ederek elde edilen değerin bir bölümünü işçiye ücret olarak verirler. Geriye kalan ise kendilerine alırlar. Emek, hem kendini yenilemek değer meydana getirmek ve sermaye sahiplerine bir “artı – değer” oluşturmaktadır( M. Tuncay, 1969, s.18-9).

Smith karı üretimde kullanılan ham maddelerin tutarını ve işçiler ödenen ücretlerin toplamından fazla artı değer olarak kabul eder. Sermaye malları sahiplerinin sahip oldukları malları riskli işlerde kullanmalarının karşılığıdır. Kar olmazsa girişimciler, sermayelerini riskli işlerde kullanmazlar. İşçiler sermaye olmadan üretimi gerçekleştirmezler. Sermaye emeğin verimini artırır. “Her savurgan kamunun düşmanıdır. Her tutumlu insan ise kamunun nimetidir. ” (J.Nienhans, 1994, s.68).

Sermayedar işi organize etmek için kar olarak tanımlanan ve işçiye zorunlu ihtiyaçlarına yetecek asgari ücret çıkarıldıktan sonra kalan bu fazlalığı almak zorundadır. Kapitalist sistemin özünde sömürü olduğundan artı değer sermayedarın el koyduğu sömürücü bir getiridir.  Smith sermayeyi tasarrufun sonucu sayar.        Sermaye tutumlulukla artırılır. İsraf ve yersiz harcamalarla sermaye oluşumunda kullanılacak değerler azalır.

İslam Ekonomisi

  1. Sermaye

Bir üretim aracı olarak sermaye kavramı İslam iktisadında Kapitalist ve Marksist sistemin aksine oldukça daha belirgindir. Buna göre sermaye üretim ve dağıtım faaliyetine emekle birlikte katılan ve riziko yüklenen ve bu faaliyet sonunda kar veya zarar edebilen bir üretim faktörüdür. Emek ile sermaye birbirleriyle çatışmaktan ziyade birbirlerini tamamlarlar. İslam fıkhına göre üretim faktörlerini “emek” ve “mal” olarak ikiye ayırmak mümkündür. Üretim ve gelir bu iki faktörün katkısıyla oluşur. Bir yandan teşebbüs veorganizasyon emek kavramı içinde ele alınabilirken, diğer yandan sermaye ve tabii kaynaklar da mal kavramı içerisinde ele alınabilirler. (Ali Abdürrasul, 968, s.7.)

Emek harcama çalışıp kazanma ve üretim yapma İslam ekonomisinde ibadet kabul edilmiştir. Bu konuda tte “Ey Muhammed de ki: Çalışınız! Çalışmalarınızı muhakkak Allah, Resulü ve müminler görüp değerlendireceklerdir.” Tevbe 9/105. “Erkek ve kadından her kim inanmış olarak iyi işler yaparsa biz onadünyada refah bir hayat yaşatırız ve onlara ücretlerini yaptıklarının en güzelinden öderiz. ” Tevbe 9/105.buyrulmaktadır.

İslam iktisadında sermayenin sürekli olarak üretim süresi içinde kalması infak ve yatırım vetiresinde tutulması amaçlanmıştır. Sermayenin tedavül ve üretim cihazının dışında atıl kalması yasaklanmıştır. Servet ve mülkiyetin yaygınlaştırılması ilkesiyle zekat siyaseti sermayenin ham üretim sürecinin dışına çıkmasını önler hem de bütün toplum kesimlerine yayılmasını sağlar. Çünkü zekât üretimden alıkonan ve atıl sermaye diyebileceğimiz tasarrufların ve ticari sermaye kazançlarını yıldan yıla aşınmasına yol açar

İslam iktisadında sermaye birikiminin esası sermayenin sürekli olarak harcama ve yatırım vetiresinde tutulması olmalıdır. Nitekim Osmanlılarda geleneksel olarak sermayenin belli ellerde toplanmasını engelleyerek ve gereğinde müsadere silahını kullanarak böyle bir iç oluşuma imkân tanımak istememişlerdir.

Sermaye kullanımı temerküz rîba karaborsa tekel kumar sömürü ve israf yasakları gibi kayıtlarla toplumun bütün müteşebbis kesimlerine bırakılmıştır. Sadece devlet özel sektör üzerinde bir denetim mekanizması kurar ve sermayenin bu şekilde kullanımı sosyal refahı yükseltir.

  1. İşçi işveren ilişkileri

” İslam’ın işçi emekçi ve kavramı çağdaş işçi kavramından epey bir farklıdır. İslam fıkhında işçi ecir ıstılahı ile ifade edilmiştir. Ecir, icâre yani kira akdiyle tutulan kimse demektir. Buna göre ecir yani işçi ücret karşılığında emeğini kiralayan kimsedir”. (Tabakoğlu, Ahmet,2013, s.305)

İşçi işveren ilişkileri mutlak değil nisbî ilişkiler olduğundan işçi zümresine giren bir zanaatkâr yanında başkalarını da çalıştırıyorsa aynı zamanda işverendir. Yani bir kimse aynı zaman da hem işçi hem de işveren olabilir. İcare akdi her sözleşme gibi icap ve kabulden ibarettir, yani borç doğuran bir ilişkidir ve tarafların hür iradesiyle oluşur. Buna göre iş, ücret ve çalışma süresi önceden belirlenmeli ve işin mahiyeti meşru olmalıdır. (Mecelle/ 450)

Toplu sözleşme iş sözleşmeleri konusunda ise bu sözleşmelerin geçerli olabilmesi için işçi ve işverenlerin temsilcilerinin kendi hür irade ve rızalarıyla temsil yetkisini vermeleri gerekir. Böyle bir temsil yetkisinin verilmediği maddelerde işçi ve işverenler nihai kararlarında serbestlerdir. “Zorlama ve tehdit altında yapılan hiçbir sözleşme meşru ve sahih değildir”. (Karaman Hayrettin, 1981, s. 40)

İslam toplumlarında burjuva sınıfı oluşmamıştır. Çalışanlarla çalıştıranlar, işçi ile iş işveren sürekli kesin çizgilerle ayrılmamışlardır. Bu temel olgu İslam toplumlarında sadece emeğiyle geçinen Batı’dakine benzer bir işçi sınıfının doğmasını engellemiştir.

  1. Emek ve Ücret

Ücret emeğin üretim ve gelirden aldığı paydır. Bu yönüyle bölüşüm konusu içinde yer alır. Ücret temelde emeğin kira bedelidir. Bu tarif hem özel hem de ortak işçinin ücreti için geçerlidir. Fakihlere göre ecir (işçi) kavramı ücretin emeğe veyahut zamana göre oluşması açısından iki kısma ele alınır. Ecir—i Müşterek (ortak işçi) ve ecir-i hass (özel işçi) mudaraba ve muzaraa ortaklıklarına emeğiyle katılan kişi de ecir-i müşterektir.

Kar sermaye ve girişimin bir karşılığı olarak görülür. Sermaye üretim vetiresine emek ve sermaye ile birlikte katılmalıdır. Eğer emek ile sermaye birbirlerinden ayrı iseler sermaye kar veya zarara tabidir. Bununla beraber emek kazanç elde edilmesi halinde kendi payını alır. Bu gerçekte ücrettir. Sabit bir faiz emeği üretim vetiresinden ayırır ve girişim hevesini tahrip eder. İslam faizi yasaklarken kar saikine önem verir. Çünkü bu teşebbüsü teşvik eder. Eğer kar hadleri sabit faizden küçük olursa yatırımlar azalır ve birçok üretim faktörü de atıl kalır.

Sezai Karakoç:” İslam sermayeyi eğer üretime emekle birlikte katılmazsa veya zarar riski yüklenmezse bir üretim faktörü olarak benimsemez. Emek-Sermaye ortaklığının her çeşidi karşılıklı olarak risk içeren kâr ortaklığı temeline oturmalıdır. Sermayeye emekten bağımsız bir statü tanımak bunların birbirlerine karşı oluşlarını kabul etmektir”. (Karakoç Sezai, 1967, s. 45)

 

  1. Emek Sermaye Ortaklığı Modeli (Mudaraba)

Bir tarafın sermayesini, diğer tarafın emeğini koyarak oluşacak karı paylaşmak üzere yaptıkları ortaklığa mudaraba denilmektedir. Mudaraba hazır para ile kurulabilecek bir emek-sermaye ortaklığıdır. “Mudaraba düzeninde yatırımcı, sermayesini veya ticarete konu olacak malını,bu malı sattıktan sonra sermayeyi geri getirecek olan bir müteşebbisse teslim eder. Gerçekleşen kar yatırımcı ile müteşebbis arasında önceden kararlaştırılan oranda paylaşılır. Eğer müteşebbisin kusuru olmaksızın sermayenin tümü veya bir bölümü helak olursa bu zararı yatırımcı üstlenir. Müteşebbisin zararı emek ve zamanıyla sınırlı kalır”. (Pamuk, 2000, s.91)

Temeli İslam öncesine dayanan ve İslam’da da meşru kabul edilen mudaraba İslam tarihinin hemen her döneminde sermayedar ve iş adamlarının başvurduğu bir ortaklık çeşididir. Tarihte mudarebeye ilişkin çok sayıda örnek bulmak mümkündür. En önemlisi Hz Muhammed(S.A.V.)’in müstakbel eşi Hz. Hatice ile kurduğu ortaklıktır. Varılan mutabakata göre;iş Hz Muhammed (S.A.V.)’den, sermaye Hz Hatice’den olmak üzere aralarında bir mudarebe ortaklığı kuruldu.

 

KAYNAKÇA

ALİ, Abdürrasul., 1968, “el-Mebadiu’l-İktisadiyye Fi’l-İslam”, Kahire

GEMAHLING, Paul. 1939. “Büyük Ekonomistler”, Çeviren.: Zühtü URAY, Maarif, Vekaleti, Devlet Basımevi, İstanbul

HARDECH,Gerd ve KARRAS, Dieter, 1978. “A Short History of Socialist Economic Thought” İngilizceye çeviren, James WICKHAM, Edward Arnold, Londra

HUNT, E.K,. 1979. “History of Economic Thought”. A Critical Perspective, Wadsworth Publishing Company, Inc., California

KARAKOÇ , Sezai., 1967. “İslam Toplumunun Ekonomik Strüktürü”. İstanbul

KARAMAN , Hayrettin.,1981.  “İslam’da İşçi-İşveren Münasebetleri”. İstanbul

KAZGAN, Gülten, 1974. “İktisadi Düşünce veya Politik İktisadın Evrimi”. İkinci Baskı, Bilgi Yayımevi, İstanbul

MALTHUS,T.R., 1986.”Principles of Political Economy”, the Works Of Thomas Robert            Malthus, derleyenler: E.A. WRIGLEY  ve David SOUDEN , William Pickering, Londra

Mecelle/ 450

NİEHANS, Jürg.,1994. “A History of Economic Theory”, Classic Contributions1720-1980, The Johns Hopkins Üniversitesi yayını, Londra

SMITH, Adam,1985. ” Ulusların Zenginliği”. Cilt:1. Çeviren Ayeşe YUNUS- Mehmet BAKIRCI. Alan Yayıncılık. İstanbul

TABAKOĞLU, Ahmet. 2013. “İslam İktisadı’na Giriş” Dergah Yayınları

Tevbe 9/105

TUNCAY, Mete.,1969.  “Batı’da Siyasal Düşünceler Tarihi”.II, A.Ü. SBF Yayınları, No:288, Ankara

 

 

 

 

Alakalı